İdris ŞEKERCİ'den Haftaya Bakış Yazısı

Eğitim Bir Sen İstanbul 6 no'lu Şube Başkanı İdris ŞEKERCİ'den haftaya bakış yazısı

İdris ŞEKERCİ'den Haftaya Bakış Yazısı
22 Eylül 2020 - 17:22

YÜZ YÜZE EĞİTİM YA DA PANDEMİ İLE YAŞAMAYI ÖĞRENMEK

Yüz yüze eğitim bugün itibariyle başladı. İlkokul birinci sınıflarla okul öncesi öğrencileri kapsayan sürecin hepimizin sınavı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Geçen eğitim öğretim yılını Mart ayından itibaren öğrenciden mahrum geçirdik. Uzaktan eğitimin türlü imkanları ile bu mahrumiyeti tolere etmeye çalışsak da öğrencisinden velisine, öğretmeninden yöneticisine kadar hepimiz tecrübe ettik ki yüz yüze olmanın eksiğini sanal imkanlar ile telefi etmek mümkün değildir.

Pandemi ile mücadelede “taşın altına elini koyan” mesleki eğitimin gururunu eğitim camiası olarak hep birlikte yaşadık. Sıra da sınıf öğretmenlerimizin eliyle öğrencilerimiz ile buluşacağımız günleri yakınlaştırabilecek fedakarlığı ve özveriyi göreceğiz inşallah. Kontrollü Sosyal Hayat’ın izdüşümü  olabilecek tüm tedbirlerin kıt imkanlarla alınmaya çalışıldığını okul ziyaretlerimizde müşahede ettiğimizi itiraf etmeliyim. Eğitimin gerek devlet gerekse sivil paydaşları olarak, “Bir şeyin nasıl olmayacağına” değil de “Nasıl olabileceğine” odaklanabilirsek yüz yüze eğitimi başarabileceğimize inanıyorum.

 Salgınla mücadele sürecinde, Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Bilim Kurulu’nun aldığı kararlar diğer kurumlarda olduğu gibi kuşkusuz eğitimin nasıl olacağını/ olabileceği anlamında bağlayıcıdır. Bu duruma itiraz edecek değilim. Ancak, öğrenciden mahrum kalan okulları öğretmensiz bırakacak yönetsel yaklaşımın en çok da öğretmene zarar vereceğini dikkate almalıyız. Kamu çalışanlarının tamamının öyle ya da böyle hizmet ürettiği bir vasatta öğretmeni tartışmaya açabilecek mevcut halin devamı izahı kabil bir durum değildir. Dün vefa destek gruplarında, bugün ise filyasyon ekiplerinde görevlendirilen öğretmenlerin, görev tanımlarına uymayan bu durumları ortada iken öğretmeni öğrencisi ile buluşturmak en çok da öğretmeni mutlu edecektir.

Bugünlerde -öğretmenler olarak- bulunduğumuz her ortamda,  Mevlana’nın “Ne anlatırsan anlat; anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır”  sözünü hatırlatan muhabbetlere tanık olduğumuz bir vakıadır.  Süleyman Demirel’in meşhur repliği “Memlekette benzin vardı da biz mi içtik?” çıkışını hak eden, can sıkıcı konuşmaları sona erdirecek adımın atılması Bakanlığa düşen en büyük sorumluluktur. 

Bilim Kurulu yüz yüze eğitimin mümkün olamayacağı yönünde bir karar verse dahi öğretmeni okulundan ve öğrencisinden uzaklaştırmayacak gerçek ya da sanal imkanları üretmek göründüğü kadar zor değildir. 
Merkezi yönetim anlayışı yerine yerel üretim ve var olan sorunlara yerinde çözümün önünü açan “Merkezi denetim yerel üretim”  olarak tanımlayabileceğimiz bir anlayışla hareket ettiğimizde okulu öğretmensiz, öğretmeni öğrencisiz bırakmayan çözüm kendiliğinden gelir. 

Covid riski sadece okullarda oluyormuş gibi, ”Kapısına kilit vurulmuş devlet okulları” öğrenciyi dershanelere veya merdiven altı -kayıt dışı eğitime mahkum etmektedir. Bununla birlikte okulların-papatya falı misali-“  açılacak mı-açılmayacak mı?”  belirsizliği, öğrencilerinin hayali ile gün sayan öğretmenleri, tatil beldelerinde veya AVM’lerde fotoğraf paylaşan tekil örnekler üzerinden hak etmeden maaş almakla etiketlenmesine neden olmaktadır. Ölçüde ve tartıda hile yapan birkaç esnaf yüzünden esnafın tamamını suçlamak ne kadar doğru değilse veya işini savsaklayan herhangi bir memur yüzünden tüm kamu çalışanlarını mahkum etmek ne kadar hakkaniyetten uzaksa; özensiz kimi paylaşımları yüzünden geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızı eğiten öğretmenleri de töhmet altında bırakan bu sorunlu yaklaşım da  ahlaki değildir.

  Eğitimin  “yüz yüze” olmayacağı varsayımı ile hareket edildiğinde, MEB’in t tek çözüm olarak, EBA üzerinden eğitimi planlaması, aylık karşılığı okutulacak ders durumu, ek ders sorunu veya görsel sanatlar, beden eğitimi gibi derslerin nasıl olacağına ilişkin kimi etik ve teknik sorunları beraberinde getirmektedir.

Sıkı tedbirler eşliğinde, seyreltilmiş ortamlar ve yerinde çözüm çeşitliliği ile beraber, yüz yüze eğitimin zorlanması uzun vadede öğretmeni tehdit edebilecek -okulsuz toplum, öğretmensiz eğitim gibi-kimi olumsuzlukları da akamete uğratacaktır. 
Tüm samimi çabalara rağmen sanal eğitime mecbur kalındığında dahi, okul merkezli bir anlayışla, öğretmeni, eğitimin öznesi kılacak bir çözüm üretilmelidir ve bu zor da değildir.

Sözün özü, bir dönem hepimizin diline pelesenk olan namı diğer Deprem Dede  Merhum Prof. Ahmet Mete Işıkara Hoca’nın “Depremle yaşamasını öğrenmeliyiz” sözünden mülhem; tüm riskleri yöneterek pandemi ile yaşamasını öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum