Sözüm ona İnsan Hakları (haltları mı demeliyiz bilemedim) Derneği Ankara şubesi ile Ankara ve İzmir Barosu’ndan geldi. İHD’ yi biliyorduk; Ancak, bu vesileyle Ankara ve İzmir Barosu’nun kimin borusu olduğunu da öğrenmiş olduk. Her iki baronun açıklamalarına bakıldığında aynı kaynaktan beslendikleri ve aynı amaca hizmet ettikleri ortadadır.
Ankara ve İzmir Barosu’yla sözde İnsan Hakları(!) Derneği, “ ABD tarafından 22 milyon dolar para aktarılan” LGBTİ dernekleri ile nasıl bir ilişki içerisinde olduklarını açıkça ortaya koymuştur. Temel hedefi, bu coğrafyanın kimliği ve inancı olan, milyon dolarlarla beslenen çevrelerin hamiliğine ve avukatlığına soyunan malum barolar ve İHD Ankara Şubesi’nin bu pervasızlığı açıkça “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” anlamına gelmektedir.
İzmir Barosu’nun “taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve kanunlar..” demek suretiyle gönderme yaptığı İstanbul Sözleşmesi ve zinayı suç olmaktan çıkaran-talihsiz-kanun değişikliği-belli ki-bu çevrelere güç vermektedir.
Ayrıca, Ankara Barosu’nun, DİB Erbaş’ı kastederek;
“ Şaşkınlığımız; Sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup, söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir.” Diyerek; İslam’ı ve onun kutsal kitabı Kur’an’ı hedef almak pahasına toplumun temel taşı aile ve evlilik kurumunu tehdit eden ahlaksızlığın gönüllü(?) savunucusu olmaktadır.
Bu baro ve dernek yöneticileri, Eski Türkiye’nin -etliye sütlüye karışmayan belirli günler ve haftalar- hutbelerine alışık olacak ki; Sayın Erbaş’ın okuduğu bu hutbe ile şirazelerini kaybettiler. Özgürlük(!) adına sapkın eğilimleri “cinsel yönelim” olarak tanımlayan, “çocuk tacizleri” ni eleştirirken- Lut Kavmi’nin azgınlığını temsil eden- LGBTİ+ güruhunun yürüyüş ve eylemlerinde kullanılan çocukları istismar olarak değerlendirmekten kaçınmaktadır.
Küresel karanlık odakların fonladığı, gökyüzünün masum gökkuşağını dahi azgın emellerine alet eden LGBTİ+ ve onların hamiliğini ya da avukatlığını üstlenen çevrelerle mücadele etmek hepimizin ortak görevidir. İnancımızın korunmasını emrettiği beş temel unsurdan birisi olan “Nesil emniyeti” miz için tam da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hutbesinde zikrettiği gibi;
“Geliniz, bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”
Mücadele edelim ki Peygamberimizin;
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki; Ya iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah, yakında umumi bir musibet verir. O zaman dua edersiniz de duanız kabul olmaz!” uyarısında geçen akıbet ile sınanmayalım.

Yorumlar
Kalan Karakter: